Beyaz Yakalı bir kariyerim olduğu için kötü hissetmeme neden olanlara mesajımdır
Yaklaşık 8 yıl kadar önceydi. İstanbul`da büyük bir konferansa katılmıştım. İlk konuşmacı medyatik bir gazeteci idi. Sahneye çıktı ve tüm sunumu boyunca beyaz yakalı çalışanları -ekranda kuluçkaya götürülen tavuk videoları göstermek de dahil olmak üzere- bir güzel gömdü. Beyaz yakalı olduğum için “mobbing“e (psikolojik şiddete) uğradığımı fark ettiğim ilk an odur. O günden sonra, hassas bir yer açıldı sanki ruhumda… Ve bu tür söylemlere dair algıda seçiciliğim arttı.
Ne hikmetse herkes kendinde “beyaz yakalılar” hakkında konuşma hakkı buluyordu. Öyle bir anlatılıyor ki; fantastik bir senaryo gibi! Sanki dünya üzerindeki tüm insanlar filtrelenmiş;
- tüm narsist, toksik, kaba, duygusuz insanlar seçilmiş ve plazalara yönetici olarak yerleştirilmiş
- tüm kötü niyetli, paragöz, kıskanç, yalaka, iki yüzlü insanlar seçilmiş ve yöneticilerin sağ kolu rollere atanmış
- tüm naif, ensesine vur lokmasını al insancağızlar ise diğer çalışan rollerine dağıtılmış
- bu kurbanlardan düzeni fark edenler olmuş, hatta bazıları başkaldırıp tutsak edildikleri plazalardan kaçmayı bile başarmışlar…
Örneğin onlardan biri ile bir yoga dersinde tanıştım. Aydınlanmış kişi -kurumsal hayattan ayrılıp yoga öğretmeni olma hikayesini anlattıktan sonra- beni de ‘uyuşukluğumdan uyandırma‘ vaatinde bulundu… Ben ise derin bir iç çekip `yogaya mı geldim, aşağılanmaya mı` diye düşündüm… 8 yıl önceki o iş konferansında olduğu gibi…
***
Bu yazıyı yazmaktaki amacım, kapitalizme övgü değil. Süregelen emek sömürüsünü yok saymak hiç değil. Ayrıca herkesin hikayesinin biricik olduğunun da farkındayım. Kurumsal hayattan ayrılma kararı verenleri eleştirmek bir yana dursun, hayatına dair seçimler yapabilme cesareti gösterenlerin önünde her zaman saygı ile eğilirim.
Benim tek isteğim, benim seçimime de saygı duyulması. Kurumsal hayata dair genellemeler yaparak iddalı cümleler kuran bireylerin, bir grup insana dair ‘ayrımcılık içeren’ söylemlerde bulunduklarının farkında olmaları.
“Ben işini çok seven ve ürettiklerinden/yarattığı etkiden beslenen birisiyim.” “Başarılarımın nedeni hırsım değil, çalışkanlığım.”… Biliyor musunuz, bazen kendimi tanımadığım kişilere bu tarz açıklamalar yaparken yakalıyorum! Çünkü beyaz yakalı yönetici etiketinin taşıdığı ön yargıların altında eziliyorum…
***
Tabii ki de kurumsal hayat bir gül bahçesi değil. 28 yıllık kariyerim boyunca, düştüğüm de oldu, duvara çarptığım da, haksızlığa uğradığım da. Tıpkı özel hayatımda zaman zaman dibe vurduğum, duvara çarptığım, haksızlığa uğradığım gibi…
Kurumsal hayat, hayatın bütününün bir parçası ve hayatta insana dair ne varsa orada da var. Bir miras uğruna akrabaları ile kanlı bıçaklı olan vatandaşın, terfi uğruna ekip arkadaşının ayağını kaydıran versiyonu iş hayatında var. Öğrencilerine bildiği her şeyi öğreten fedakar öğretmenin, ekibinin gelişimi için tüm tecrübelerini aktaran yönetici versiyonu da var. Yin de var, yang da var…
***
Umarım bir sonraki “beyaz yakalı” ya da “kurumsal hayat” diye başlayan cümlenizde bu yazıyı hatırlar ve kuracağınız cümlenin birilerine haksızlık edip etmediğini sorgularsınız…
Sevgiyle kalın, Birsen
Not 1: Bu içerikte bir paylaşım yapmayı 3-4 yıldır düşünüyordum ama çekiniyordum. Kurumsal hayatı gömmek öylesine kuvvetli bir trend ve bir kitle hareketi ki, linç edilmekten korkuyordum. Dün okuduğum kitap (Başarılı Bir Kadın Olduğum İçin Özür Dilerim) beni çok etkiledi ve bana bu yazıyı yazma cesaret verdi. Teşekkürler Evrim Kuran!
Not 2: Yazımın başında bahsettiğim konuşmacının Kaan Sekban olmadığını özellikle belirtmek isterim. Kaan Sekban, işini profesyonelce yapan bir hiciv sanatçısıdır. Ve Türkiye’de İnsan Kaynakları fonksiyonunun gelişimine önemli katkıları olduğuna inandığım birisidir.
Birsen Çevik Akgünlü
8 Mayıs 2024, Hamburg
Beni derinden etkileyen bir filmi hatırlattınız, yazınızı okurken sevgili Birsen Hanım.
” Hükümet Kadın” filminden/ Aziz Veysel Nuroğlu’nun şu sözleri kulağımda çalındı;
“Bu dünya, senden olmayanlarla hoştur. Onların sana verdiği ilimlerle, kıymetlerle, gönüllerle hoştur. Sadece senin gibiler değil, senden olmayan da çok yaşasın ki, sen de yaşa. Hele bir de onun gözüyle gör şu fani dünyayı. Herkes beyaz olsa, o zaman beyazı fark edemezsin ki. Değil mi? Veyahut da siyah. Beyaz en güzel siyahta belli eder kendini. Beni ben yapan yegane şey, benden olmayandır. O yoksa, sen de yoksun. Ne anlamın kalır, ne rengin belli olur, ne de tadın…
Biz biz yapan, geliştiren, fikir üretmeyi ve hayal kurmayı sağlayan kısmın “kurumsal hayat deneyimi” olduğuna inanmış biri olarak, önemli olanın bu yolculukta cebimize ne aldığımız ve gelişimizi nasıl sürdürülebilir kıldığımiza olan öğretileridir aslında.
Merhaba, ne guzel yazmissiniz. Cok tesekkur ederim. Hukumet Kadin filmini seyretmemistim. Acil seyredecegim.
Birsen hanım harika bir yazı keyifle okudum, kapsanmadıkları için bıraktıkları plaza hayatını , beyaz yakalıyı hedef alan söylemler üretenler kapsamamış oluyor yani kendilerine yapılanı yapıyorlar aslında . Oysa siz ne güzel ifade ermişsiniz bu da benim seçimim ve saygı bekliyorum diyerek.
Sevgiyle kalın
Burcu hanım çok teşekkür ederim.